“the world is changed.
i feel it in the water.
i feel it in the earth.
i smell it in the air.”
Tokien’in Yüzüklerin efendisi üçlemesinde yer alan Galadriel
Karakterinin giriş cümlelerini sanırım okuyan her kes hatırlar. İngilizce
bilmeyenler için Türkçe çevirisini de yazalım.
“Dünya değişti.
Onu suda hissediyorum.
Onu yeryüzünde hissediyorum.
Havada ki kokusunu alıyorum.”
Yazı
dizimize Cahiliye dönemi Araplarının inançlarına göz atarak başlamıştık. Ve
günümüzde neredeyse aynı inanç sisteminin yayıldığını görmekteyiz. Bir tek
farkla; o günün putlarının yerini bu gün başıboş köpekler aldı.
Cahiliye
Dönemi olarak bilinen dönem, Hz. Muhammed ve ona inanan insanların cabalarıyla
sona erdi. Diri diri gömülen kız çocukları, tahtadan taştan ve hatta helvadan
yapılan putlar, toplumun kanını emen faiz ve insanı insanlıktan çıkartan daha
bir sürü şey toplum hayatından silindi gitti.
Neredeyse
hemen hemen hepsi Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra yavaş yavaş geri geldi.
Peki neden? Hz. Ali’nin Şehit edilmesinden sonra Emevi’ler iyi ve güzel olan
her şeye savaş açtı. Peki kimdir bu Emeviler? Hz. Muhammed’e yapılan her türlü
eziyetin, engellemenin, haksızlığın planlayıcılarından Ebu Süfyan’ın nesli. Ebu
Süfyan kimdi? Cahiliye döneminde Mekke’nin başındaki adam. Emevilerin bunca
zulmünün altında keskin bir nefret yatmaktadır. Allah’a, Hz.Muhammed’e, Onlara
inananlara karşı dinmez bir kin ve nefret vardı Emevi yöneticilerinde. Hikaye
uzun aslında… Zehirlenen peygamber torunları, Kerbela’da yapılan işkenceler, katliamlar, Talkan ve
Curcan katliamları gibi çok kabarık bir vahşet dosyası var. Tek tek saysak; bu
gün doğanlar askere gidene kadar bitmez.
1980
öncesi yıllarda Sağ ve Sol çatışmalarının içerisinde yer alan insanların bir
bölümü okuyan, yazan, araştıran ve aklını kullanan insanlardan oluşuyordu. Ama önemli
bir kısmı da Kahraman(!) olmak için bir tür siyasi holiganlık yapıyordu. (Bu
günkü Canisteistleri gözünüzün önüne getirin)
kavgalar, sopalar, silahlar, kurulan barikatlar, yakılan kamyon lastikleri
ve hatta yakılan kamyonlar… Ama tüm bu nefret kusma eylemleri, devlet yönetimini
ele alanlar tarafından 1980 darbesiyle bastırıldı. 12 eylül gününe kadar
birbirine giren karşıt görüşlüler, 12 eylülden sonra birbirilerine en fazla
sert bakışlar atabildi.
Yaşanan
faşist darbenin nefret yüklediği insanlar (ki belli bir bölümü zaten fazlasıyla
nefret yüklüydü) 1990’lı yıllara kadar seslerini çıkaramadılar. 1980 – 1990 arasında
dünya önemli değişimlere sahne oldu. Bir süre de bu değişim şaşkınlığı devam
etti. Ama doksanların ikinci yarısından sonra bu nefret tekrar sızmaya başladı.
Ama eskisi gibi sağ – sol kavgası yapmak bir tür “İlkellik” sayıldığı için
nefret kusmanın başka bir yolu olmalıydı. Ve aranan nefret kusma yöntemi Kedi –
Köpek maması şirketlerinin de gazlamasıyla bulundu.
Peki,
neden bu nefret? Neden bu çatışma? Burada GZT isimli Youtube Kanalından Murat
Soydan’a kulak verelim. Tıklayıp izleyin, okumaya öyle devam edin.
Türkiye ve benzer / yakın klasmandaki ülkeler için bu nefret ve bu çatışmalar aslında “Subversion” çalışmalarından sadece biri. Konumuz başlı başına Subversion olmadığı için bu konuya detaylıca girmiyoruz. Genel bir bilgi olsun, şimdilik yeter. Sonra bu “köpeklere tapma dini, dış mihraklarca planlanan bir komplonun parçasıdır” dediğimizde “Amma da attın haaa…” dememeniz için, genel kültürünüze kattığımız küçük bir nokta olsun.
Ülkemizde
on yıldan fazla bastırılmış siyasi nefrete bir de yeni yetişen neslin nefreti
katıldı. Yeni nesil neyin nefretini yaşıyordu? Değişen değerler, çevresinde
hızlıca değişen hayata katılamama, ekonomik anlamda dengelerin değiştiği bir
ortamda kıskançlık, uğradığını düşündüğü haksızlık duygusu ve daha bir sürü
şey. Hepsi birleştiğinde toplumun küçük, ama pervasız bir kesimi “ben şundan
şundan şunda ve şundan nefret ediyorum” diye bağırmak yerine, hayvanları;
özellikle de sokak köpeklerini paravan yaparak nefretlerini kusmaya başladılar.
2004
yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı kanunu işine göre anlayan ve bu konuda
pervasızca yaptığı eylemlerle makamlardaki insanları yıldıran bu azınlık,
arkasına “kanun gücünü de” (!) alıp,
artık iyiden iyiye “Ali kıran, başkesen” halini almaya başladılar. Sokaktaki
sıradan vatanda da bu kişilere bakarak oyunu göremedi. Ya da görmekte çok geç
kaldı. Malum, her kes karşısındakini kendi gibi bilir.
Ataması
gerçekleşmeyen, evliliğinde istediği mutluluğu bulamayan, çocuklarını istediği
gibi kalıba sokup iktidar zevkini yaşayamayan, evlenemeyen, birlikte olmak
istediği insan tarafından geri çevrilen, başarısızlık duygusu yaşayan, eziklik
duyan nerede kim varsa sonunda toplum için yanlış, egoları için ise doğru
cevabı buldu. “biz hayvan hakları savunucusuyuz” Tabi yersen…
Bu kişilerin sosyal medya sayfalarına, sosyal medya profillerine baktığınızda pek çok ipucu görebilirsiniz. İçlerinde LGBT-İ lisi, bölücüsü, egolusu ve zilyon tane marjinal ve sorunlu insan bulunduran bu kitlenin ortak paydalarından bir tanesi de “Başıboş Sokak Hayvanlarını” kutsamasıdır.
Bir tür
Emevi oyunu ile karşı karşıyayız anlayacağınız. “Biz, İslâm dinin ve Hz
Muhammed nedeniyle, Zulüm iktidarından düştüğümüz için, İslâm dininden ve Hz.
Muhammed’in torunlarından intikam alıyoruz” diyemediler. Niyetlerini açık açık
söyleselerdi İslâm dinine inanmış olan samimi Müslümanlar, bu zalimleri yok
ederdi. Bunun yerine “Dini yayıyoruz, bozulan toplumu deruhte ediyoruz vs”
diyerek zulmettiler.
Bu nedenle
bu Canisteist kitle ikide bir “Onları da Allah yarattı” falan der. Ama asıl
amaçları başkadır. 1) ceplerini, halisane hayvan sevgisi taşıyan insanların
bağışları ile doldurmak, 2) iletişim beceriksizlikleri ve kötücül intikam
duygularını bu şekilde tatmin etmek.
Çünkü
kıskanıyorlar. Tevazuumuzu kıskanıyorlar, Ailemizi kıskanıyorlar, işimizi,
gücümüzü, kanaatkârlığımızı, merhametimizi, şefkatimizi, irfanımızı kıskanıyorlar.
Tıpkı Meleklerin Hz. Adem’e secde edip, kendisine secde etmemesini kıskanan
iblis gibi…
Yazının
başında Yüzüklerin Efendisi filminden bir replik paylaşmıştık. Sonunda da bir replik
daha paylaşalım. Bu kez The Matrix’den bir replik olsun. Zion’da morpheus, eski
sevgilisi Neobe ile karşılaştığında çok kısa bir sohbetten sonra Morpheus eski
sevgilisi Neobe’ye : Bazı şeyler hiç değişmez, bazı şeyler değişir” der.
Devam
edeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder