Ana içeriğe atla

Putperestlik Bitti mi? Bölüm 06

 

               




“the world is changed.

i feel it in the water.

i feel it in the earth.

i smell it in the air.”

 

Tokien’in Yüzüklerin efendisi üçlemesinde yer alan Galadriel Karakterinin giriş cümlelerini sanırım okuyan her kes hatırlar. İngilizce bilmeyenler için Türkçe çevirisini de yazalım.

 

“Dünya değişti.

Onu suda hissediyorum.

Onu yeryüzünde hissediyorum.

Havada ki kokusunu alıyorum.”

 

                Yazı dizimize Cahiliye dönemi Araplarının inançlarına göz atarak başlamıştık. Ve günümüzde neredeyse aynı inanç sisteminin yayıldığını görmekteyiz. Bir tek farkla; o günün putlarının yerini bu gün başıboş köpekler aldı.

                Cahiliye Dönemi olarak bilinen dönem, Hz. Muhammed ve ona inanan insanların cabalarıyla sona erdi. Diri diri gömülen kız çocukları, tahtadan taştan ve hatta helvadan yapılan putlar, toplumun kanını emen faiz ve insanı insanlıktan çıkartan daha bir sürü şey toplum hayatından silindi gitti.

                Neredeyse hemen hemen hepsi Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra yavaş yavaş geri geldi. Peki neden? Hz. Ali’nin Şehit edilmesinden sonra Emevi’ler iyi ve güzel olan her şeye savaş açtı. Peki kimdir bu Emeviler? Hz. Muhammed’e yapılan her türlü eziyetin, engellemenin, haksızlığın planlayıcılarından Ebu Süfyan’ın nesli. Ebu Süfyan kimdi? Cahiliye döneminde Mekke’nin başındaki adam. Emevilerin bunca zulmünün altında keskin bir nefret yatmaktadır. Allah’a, Hz.Muhammed’e, Onlara inananlara karşı dinmez bir kin ve nefret vardı Emevi yöneticilerinde. Hikaye uzun aslında… Zehirlenen peygamber torunları, Kerbela’da  yapılan işkenceler, katliamlar, Talkan ve Curcan katliamları gibi çok kabarık bir vahşet dosyası var. Tek tek saysak; bu gün doğanlar askere gidene kadar bitmez.

                1980 öncesi yıllarda Sağ ve Sol çatışmalarının içerisinde yer alan insanların bir bölümü okuyan, yazan, araştıran ve aklını kullanan insanlardan oluşuyordu. Ama önemli bir kısmı da Kahraman(!) olmak için bir tür siyasi holiganlık yapıyordu. (Bu günkü Canisteistleri gözünüzün önüne getirin)  kavgalar, sopalar, silahlar, kurulan barikatlar, yakılan kamyon lastikleri ve hatta yakılan kamyonlar… Ama tüm bu nefret kusma eylemleri, devlet yönetimini ele alanlar tarafından 1980 darbesiyle bastırıldı. 12 eylül gününe kadar birbirine giren karşıt görüşlüler, 12 eylülden sonra birbirilerine en fazla sert bakışlar atabildi.

                Yaşanan faşist darbenin nefret yüklediği insanlar (ki belli bir bölümü zaten fazlasıyla nefret yüklüydü) 1990’lı yıllara kadar seslerini çıkaramadılar. 1980 – 1990 arasında dünya önemli değişimlere sahne oldu. Bir süre de bu değişim şaşkınlığı devam etti. Ama doksanların ikinci yarısından sonra bu nefret tekrar sızmaya başladı. Ama eskisi gibi sağ – sol kavgası yapmak bir tür “İlkellik” sayıldığı için nefret kusmanın başka bir yolu olmalıydı. Ve aranan nefret kusma yöntemi Kedi – Köpek maması şirketlerinin de gazlamasıyla bulundu.

                Peki, neden bu nefret? Neden bu çatışma? Burada GZT isimli Youtube Kanalından Murat Soydan’a kulak verelim. Tıklayıp izleyin, okumaya öyle devam edin.

                Türkiye ve benzer / yakın klasmandaki ülkeler için bu nefret ve bu çatışmalar aslında “Subversion” çalışmalarından sadece biri. Konumuz başlı başına Subversion olmadığı için bu konuya detaylıca girmiyoruz. Genel bir bilgi olsun, şimdilik yeter. Sonra bu “köpeklere tapma dini, dış mihraklarca planlanan bir komplonun parçasıdır” dediğimizde “Amma da attın haaa…” dememeniz için, genel kültürünüze kattığımız küçük bir nokta olsun.

                Ülkemizde on yıldan fazla bastırılmış siyasi nefrete bir de yeni yetişen neslin nefreti katıldı. Yeni nesil neyin nefretini yaşıyordu? Değişen değerler, çevresinde hızlıca değişen hayata katılamama, ekonomik anlamda dengelerin değiştiği bir ortamda kıskançlık, uğradığını düşündüğü haksızlık duygusu ve daha bir sürü şey. Hepsi birleştiğinde toplumun küçük, ama pervasız bir kesimi “ben şundan şundan şunda ve şundan nefret ediyorum” diye bağırmak yerine, hayvanları; özellikle de sokak köpeklerini paravan yaparak nefretlerini kusmaya başladılar.

                2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı kanunu işine göre anlayan ve bu konuda pervasızca yaptığı eylemlerle makamlardaki insanları yıldıran bu azınlık, arkasına “kanun gücünü de” (!) alıp,  artık iyiden iyiye “Ali kıran, başkesen” halini almaya başladılar. Sokaktaki sıradan vatanda da bu kişilere bakarak oyunu göremedi. Ya da görmekte çok geç kaldı. Malum, her kes karşısındakini kendi gibi bilir.     

                Ataması gerçekleşmeyen, evliliğinde istediği mutluluğu bulamayan, çocuklarını istediği gibi kalıba sokup iktidar zevkini yaşayamayan, evlenemeyen, birlikte olmak istediği insan tarafından geri çevrilen, başarısızlık duygusu yaşayan, eziklik duyan nerede kim varsa sonunda toplum için yanlış, egoları için ise doğru cevabı buldu. “biz hayvan hakları savunucusuyuz” Tabi yersen…

                Bu kişilerin sosyal medya sayfalarına, sosyal medya profillerine baktığınızda pek çok ipucu görebilirsiniz. İçlerinde LGBT-İ lisi, bölücüsü, egolusu ve zilyon tane marjinal ve sorunlu insan bulunduran bu kitlenin ortak paydalarından bir tanesi de “Başıboş Sokak Hayvanlarını” kutsamasıdır.

                Bir tür Emevi oyunu ile karşı karşıyayız anlayacağınız. “Biz, İslâm dinin ve Hz Muhammed nedeniyle, Zulüm iktidarından düştüğümüz için, İslâm dininden ve Hz. Muhammed’in torunlarından intikam alıyoruz” diyemediler. Niyetlerini açık açık söyleselerdi İslâm dinine inanmış olan samimi Müslümanlar, bu zalimleri yok ederdi. Bunun yerine “Dini yayıyoruz, bozulan toplumu deruhte ediyoruz vs” diyerek zulmettiler.

                Bu nedenle bu Canisteist kitle ikide bir “Onları da Allah yarattı” falan der. Ama asıl amaçları başkadır. 1) ceplerini, halisane hayvan sevgisi taşıyan insanların bağışları ile doldurmak, 2) iletişim beceriksizlikleri ve kötücül intikam duygularını bu şekilde tatmin etmek.

                Çünkü kıskanıyorlar. Tevazuumuzu kıskanıyorlar, Ailemizi kıskanıyorlar, işimizi, gücümüzü, kanaatkârlığımızı, merhametimizi, şefkatimizi, irfanımızı kıskanıyorlar. Tıpkı Meleklerin Hz. Adem’e secde edip, kendisine secde etmemesini kıskanan iblis gibi…

                Yazının başında Yüzüklerin Efendisi filminden bir replik paylaşmıştık. Sonunda da bir replik daha paylaşalım. Bu kez The Matrix’den bir replik olsun. Zion’da morpheus, eski sevgilisi Neobe ile karşılaştığında çok kısa bir sohbetten sonra Morpheus eski sevgilisi Neobe’ye : Bazı şeyler hiç değişmez, bazı şeyler değişir” der.

 

                Devam edeceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Putperestlik Bitti mi? Bölüm 08

  “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak" ( Hristiyanların Kutsal Kitabı İncil'de Yuhanna 8:31'de bu söz yer alır. ) Bir arkadaşıma yazılarımı okuttum. Nasıl olmuş dediğimde : “seni tanımasam roman yazmışsın ama çok uçuk olmuş derdim” dedi. Evet. Bu bir roman olsaydı belki de her şey daha güzel olurdu. Bu yazılar toplanır ve belki bir gün roman olarak yayınlanır. Ama gerçeğin bu kadar pervasız olduğu kimseye malum olmaz. Bir önceki yazımızda nasıl bir mücadele yöntemi kullanmamız gerektiğinden bahsetmiştim . Bu köpekperestlere hiç yanıt vermeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Saçma sapan, deli saçması argümanlarına sessiz kalmak, maça 1-0 geriden başlamak demektir. Gerçi bu cevapların bazılarını daha önceki yazılarda yayınlamıştım. Ama toplu bir “ Saçma sapan argümanlara adam akıllı yanıtlar ” yazısı da şurada kenarda dursun. Bizler gelip hayvanların yaşam alanlarını işgal ettik               ...

NEDEN KÖPEKLERE TAPIYORLAR? Bölüm 01

                “Kalabalıkta en çok sesi çıkan oradaki en zayıf kişidir.” American Gangster  (Replik)       Mutlaka siz de rastlamışsınızdır. Sosyal medyada büyük harfle yazan, "Vijdan" yazan, başıboş köpeklerin sorun olduğun söyleyen her kese beddua eden tipler vardır. karşıtı olarak gördüğü her insana tehditler savuran bu kişiyi ya da kişileri hatırladınız değil mi? neden böyle yapıyorlar dersiniz? kendilerinin öne sürdüğü gibi "hayvan sever" oldukları için mi? haydi gelin, şu zavallıları biraz tanıyalım, örneklerle anlatalım.      Kişilik nedir? kaç çeşit kişilik vardır? bu sorunun yanıtını her insan kendince verebilir. Yok mu bunun bir net tarifi? Olmaz mı? var tabi. Buyursunlar efendim, Florance Littauer isimli yazar, bu sorunun yanıtını çok kapsamlı şekilde vermiştir. Kişilik denen şeyin "Efradını cami, Ayarını mani" tarifini verdiği kitabı "Kişiliğinizi Tanıyın"  sizlerin de bu konuyu etraflıca öğren...

Putperestlik Bitti mi? Bölüm 05

  “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.” Malcolm X Canisteistlerin saçma sapan argümanlarına yanıt verdiğimiz serimize devam ediyoruz. Bu beşinci yazı. Ama ne dediğimizi, nelerden bahsettiğimizi anlamak için lütfen bu serinin dana önceki yazılarımızı da okuyun. Yoksa “N’oluyo ya?” der kalırsınız.                 İşin rengi çok, ama çok belli aslında. Birileri, sermaye hareketleri arasındaki küçük boşluğu açtıkları sektör ile doldurmak için uğraşıyor. Normal şartlar altında bir sektör başlatılırken önce bir fizibilite raporları hazırlanır, üst düzey basın, iş dünyası, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları gibi   bazı organizasyonlara tanıtım toplantıları yapılır. Pazarlama ağları reklamlarla çalışmaya başlar, tüketici davranışları belirlenir, istatistik çalışmaları yapılır vesaire…                ...